KUR’AN MATEMATİĞİ ÜSKÜDAR/ İSTANBUL, 19 OCAK 2001
94. SEMİNER NOTLARI
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العلمين الرحمن الرحيم مالك يوم الدين اياك نعبد و اياك نستعين
اهدنا الصراط المستقيم صراط الذين انعمت عليهم غير المعضوب عليهم و لا الضالين
FATİHA SÛRESİNİN
DEMOKRATİK YORUMU
Besmele بسم الله
(Yaşamam ve Çalışmam) Yaşatan ve Çalıştıran Allah’ın Adınadır.
“Besmele”nin ilk (çalışmam ve yaşamam) sözleri söylenmiyor. Onu yaparak gösteriyorsun. Burada “Allah’ındır” denmemiş de “Allah’ın adına” denmiştir. Çünkü insan Allah’ın halifesidir. O’nun adına hareket eder. Ben birine iş yaparken ona değil, onu görevlendiren Allah’a yapmış oluyorum. Ben bir ücret alırken o kişiden değil de, onu görevlendiren Allah’tan alıyorum. Bu insanları eşit hâle getirir. Kişilik bakımından kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, demektir. Herkes yaptığının karşılığını Allah’tan almaktadır, demektir. İnsanın insana hükmetmesi yoktur.
Allah’ın yeryüzündeki halifesi “devlet”tir. Allah kendi hak ve görevlerini ona devretmiştir. Herkes devletin işçisidir ve ücretini ondan almaktadır. Bununla beraber “devlet” deyince “hükümet” anlaşılmamalıdır. Devlet, kurulmuş olan düzendir. Herkes o düzende kurallara göre hareket eder ve kurallara göre karşılığını alır veya bulur. Kurallara uymadığı zaman kendi seçtiği hakemin seçtiği başhakeme hesabını verir. Başka kimseye hesap vermez. Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı önünde başkanla vatandaş birdir. O da kurallara uymak zorundadır. Bu “hukuk düzeni”dir. Halkın sadece hukuka karşı sorumlu olmasıdır. Ve “demokrasi”dir.
Devlet düzeni öyle oluşacaktır ki orada herkesin aşı olacak, kimse aç kalmayacaktır. Bütün insanların yeryüzünde ortaklığı vardır. Kira payından geçineceklerdir. Devlet bunu zekât (vergi) ile yapmaktadır. Öyle devlet olacaktır ki, herkese iş verecektir. Bunu “karz-ı hasen müessesesi” ile yapar. Bu hususta yöneticilerin takdir yetkisi yoktur. Payını vermezlerse hakemlere gider ve alır; krediyi vermezlerse hakemlere gider ve alır.
“Besmele” işte bunu ifade etmektedir. “Besmele” söyleyen kimse Allah ile iş anlaşmasını yapmaktadır. Devlet ile de vatandaşlık anlaşmasını yapmaktadır. Böylece herkes kimsenin emrine girmeden, kimseye muhtaç olmadan yaşama imkanını bulmaktadır. Kendi seçtiği hakemlerin de katıldığı tarafsız ve bağımsız yargının kararları dışında kişiyi bağlayan bir şey yoktur.
الحمد لله رب العلمين الرحمن الرحيم مالك يوم الدين “Bütün değerler, hereksin varedicisi, çalıştıran, yaşatan ve hesap günü kendisine ait olan Allah’ındır.”
Bu âyette her türlü değerlerin Allah’a ait olduğu ifade edilmiştir. Allah’tan başka hiç kimsenin onun mülkünde payı yoktur. Hiçbir insan diğer bir insana; “Ben sana iyilikler yaptım, bana borçlusun!” diyemez. Eğer muameleden dolayı bir borçlanma varsa; “Borç Allah’a aittir. O’nun adına ben istiyorum.” diyebilir.
Devlet olarak da devlette kişilerin herhangi bir üstünlükleri yoktur. Gördükleri hizmet karşılığı ortak üretimden pay alırlar ve aldıkları paylara karşı devlette görevli olurlar. Değerler topluluğa aittir. İstiklâl Savaşı’nı şu veya bu kişi değil, bu topluluk kazandı. O yöneticiler olmasaydı yine bu topluluk o savaşı kazanırdı. Çünkü o kişileri de yetiştiren millettir. Onlar bu milletin çocuklarıdır.
الرحمن الرحيم “Çalıştıran ve Yaşatandır.”
O herkesi var etti, onlara rızıklarını O verdi ve onlara iş veren de O’dur. Herkes O’nun işçisidir ve O’nun ıyâlidir. Kimse kimsenin patronu değildir.
Devlet içinde de durum aynıdır. Devlet tek işverendir. Devlet tek maaş verendir. Çünkü üretim kollektiftir. Mülkiyetin, ailenin, hükümetlerin ve dini müesseselerin varlığı şeriatın gereğidir. Allah çocuğa bakmayı emrettiği için çocuğa bakılmaktadır. Allah, “Anne-babaya “uf” bile demeyin” dediği için anne-babaya iyilik edilmektedir. Devletin düzeni bu olduğu için böyledir. Bu düzeni de başkaları değil bizzat insanların kendileri koymaktadır. İçtihat ve sözleşmeler bu düzeni oluşturmaktadır, dayanışma ve hakemlik bu düzeni yaşatmaktadır. Burada kişiler kendi yaptıkları mevzuata kendileri uyuyor, kendi seçtikleri kimselerin talimatlarına uyuyorlar. Bu yıldan yıla, beş yıldan beş yıla göre değil; her vakit seçebilmekte ve değiştirilebilmektedir. İçtihatlar yenilenebilir. Sözleşmeler sona erdirilebilir. Sitelerin değiştirilmesi ile de başkanlar değiştirilebilir. Hakemler değiştirilemez. Yeni olayda yeni hakem seçebilir. Hakemler aleyhine hakemlere gidebilir.
مالك يوم الدين “Hesap günü O’nundur.”
Yaptığımız fiilde tamamen serbestiz. Ancak şeriata karşı sorumluyuz. Allah bizi âhirette hesaba çekecek ve yaptıklarımızın hesabını O’na vereceğiz. Allah’tan başka hesap vereceğimiz kimse yoktur.
Devlet olarak da toplulukta işbölümü vardır. Herkes yetkisini kullanarak kendisi kendisine verilen işi yapar. Kapıcı kapıcılık görevini yapar. Kapıcılık talimatı ne emrediyorsa onu yapar: Müdür de müdürlük yapar. Kapıcı müdürü sorguya çekemez; müdür de kapıcıyı sorguya çekemez. Kurallara aykırı hareket etmişse, mağdur olan hakemlere gider. Kapıcı müdürü mahkemeye verir, müdür kapıcıyı mahkemeye verir. Çünkü herkes hesabını yalnız Allah’a vermekle yükümlüdür.
اياك نعبد و اياك نستعين “Yalnız Sen’den yardım alırız ve yalnız Sana işçilik yaparız.”
Burada çalıştıran ve yaşatan ifadesi açıkça anlaşılmaktadır.
Herkes devletin işçisidir. Tekrar ediyorum, hükümetin işçisidir. Bakkal işleten bir kimse devletin işçisidir. Çünkü devletin koyduğu kurallar içinde bakkalını işletmekle yükümlüdür. Kârı, devletin ona verdiği kazancıdır. O halde kişiler görevlerini ve ücretlerini kişilerden değil, doğrudan düzenden almaktadırlar, kurallardan almaktadırlar.
اهدنا الصراط المستقيم “Bize doğru yolu göster.”
Allah Kur’an’ı göndermiştir. Orada insanlara doğru yolu göstermiştir. Ne var ki, Allah Kur’an’ın resmi yorumlayıcısını göndermemiştir. Hz. Peygamber’e bile bu yasaklanmıştır. Hz. Peygamber Kur’an’ı uygular ve örneğini verir. Yorum ise herkesin kendisine aittir.
Devlette de durum budur. Devletin yaşama ve çalışma kuralları içtihat ve sözleşmelerden oluşur. Ne var ki, bu sözleşmeleri uygulamada yorumlayan bizzat uygulayandır. Kimse başkasının fetvası ile hareket edemez. Sorumluluğu ona atamaz. Herkes doğrudan doğruya hakemler nezdinde kendisi sorumludur. Dayanışmada diyetin bölüşülmesi sorumluluk değil infaz dayanışmasıdır.
صراط الذين انعمت عليهم “Kendilerine iyilik ettiğin kimselerin yoluna.”
Bu yol peygamberlerin yoludur; Hz. Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed peygamberlerin getirdikleri yoldur. Bu icmaları belirler. İnsan ya tüm insanlığın ortak aklı olan “müsbet ilmin verilerine uyacak” veya “kendi içtihadına göre hareket edecek”tir. Kimse bir başkasının veya başkalarının akıl veya akılları ile gezmek durumunda değildir. Daha açık ifade edelim. Bunu yapanlar şirk içindedir ve Kur’an’a göre en büyük günah şirktir.
غير المعضوب عليهم و لا الضالين “Ne sapıtanların, ne de şaşıranların yoluna değil.”
Allah’tan başka kendilerini tanrı yerine koyup kendilerine taptırmak isteyenlerin yolu değil.
Devlette askeri gücü olanlar kendilerini tanrı yerine koyarak halka hükmetmek istemektedirler. Mü’min olanlar katılamaz, o demokrasinin yolunda olur. Serveti olanlar halkı uyutarak yönetmek istiyorlar. Mü’min olan onların yoluna gidemez. Mü’minin yolu demokrasi yoludur. Kapitalizm ve sosyalizmden uzak olan yoldurType the title here
Type the text here